”Onu hristiyanların haçında bulmaya çalıştım ama orada değildi. Hintlilerin mabedine eski pagadolara gittim, hiç birinde en ufak izine rastlayamadım. Dağları, vadileri gezdim, ne doruklarda ne de derinlerde bulabildim onu. Mekke’ye Kabe’ye gittim orada da değildi. Alimlere, filozoflara sordum, idraklerinin ötesindeydi. Derken kalbimin içine baktım…Orada öylece durmaktaydı. O bulunabilecek başka hiç bir yerde değildi…” Hz Mevlana Celaleddini Rumi (ks) Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş… Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri varmış. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmekmiş. Hüthüt söze başlamış ve Hz.Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söylemiş. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatmış. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşmüşler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Zamanla yorulup, düşenler ve hastalananlar olmuş. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varıp “kendilerince geçerli çeşit çeşit mazeretler söylemeye” başlamışlar. Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş; oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış. Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuş bataklığını, dudu kuşunun arzuladığı abıhayatmış. Tavus kuşunun amacı cennet, kazın mazereti su, kekliğin aradığı mücevher, hümâ’nın nefsi kibir ve gurur, doğanın sevdası mevki ve iktidar, üveykin ihtirası deniz, puhu kuşunun aradığı viranelerdeki defineymiş… Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar vermiş. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatmış. Hüthüt şunları söylemiş: Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir. Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
Yedi vadi üzerinde uçtukça sayıları anbean azalıyormuş. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulmuşlar. Her vadi bir kavramı simgeliyormuş
1.Vadi İstek
2.Vadi Aşk
3.Vadi Marifet (ustalık)
4.Vadi İstinga (nazlanma, doygunluk)
5.Vadi Vahdet (birlik, beraberlik)
6.Vadi Hayret (Şaşkınlık)
7.Vadi Yokluk (Fenâ) BEKÂ (Ebedilik)
Yedi vadiyi aşana kadar, kimi yorulduğu için çeşitli mazeretlerle kafileden ayrılmış, kimi ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolmuş, ya aç susuz can vermiş, ya yollarda kaybolmuş, ya denizlerde boğulmuş, ya yüce dağların tepesinde can vermiş, ya güneşten kavrulmuş, ya vahşi hayvanlara yem olmuş, ya ağır hastalıklarla geride kalmış, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; “SİMURG ANKA – Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de tek tek Simurg’muş. eğer sen cananın cemalini görmek istiyorsan bil ki gönül onun cemalinin aynasıdır. gönlünü elde edip onun cemalini gör, canını ayna yapıp onun yüzünü gör. senin padişahın celal ve azamet köşkündedir ve o köşk padişahın güneş cemaliyle aydınlanmıştır. kendi padişahını gönlünde gör, aklı, elde edilmiş zerrede seyret. sahraya gelen her türlü elbise güzel simurg’un gölgesindendir. eğer simurg sana cemalini gösterirse hayale dalmaksızın gölgeyi simurg olarak görürsün. ister kırk kuş olsun ister otuz kuş, gördüğün her şey simurg’un gölgesindendir. simurg’un gölgesi simurg’dan ayrılmaz, sen ayrıdır desen bu reva olmaz. her ikisi birlikte ve beraberdir. sen gölgeden vazgeç asıl sırrı ara. sen simurg’un gölgesinden kaybolursan simurg’dan sana sermaye erişmez. eğer sana bir kapı açılacak olursa sen gölgenin içinde güneşi görürsün. her zaman gölgeyi güneşin içinde kaybolmuş ve kendini de baştan ayağa güneş olmuş görürsün.” “ben nasıl böyle yüce bir zat’a kavuşabilirim? benim her türlü tasavvurumdan münezzeh olan olan zat’a nasıl ulaşabilirim?” “biz birbirimize öylesine komşuyuz ki, sen güneş gibisin bizler ise gölge. ey aşikarlığının şiddetinden görünmeyen, her şey sensin, senden başka bir şey yoktur. insanlar kendisi (tanrı) hakkında ister iyi konuşsunlar, ister kötü konuşsunlar, her ne söylemişlerse kendilerine dair söylemişlerdir. söylediğin ve bildiğin şey aslında sensin. kendini tanı, çünkü sen söylediğin ve bildiğin şeylerden binlerce kat daha üstünsün. her iki alemde de zerre zerre onu arasan ve bulduğunu sansan, bildiğin hiçbir şey o değildir. çünkü o şey sadece senin tasavvurundur. senin için kemal, ondan fani olmaktır. yani sen kendi enaniyetinden kurtulup yok olduğun zaman ona kavuşursun. alemin işi ibret ve hasretten ibarettir. çünkü hayretin içinde hayret ve o hayretin içinde de başka bir hayret vardır. bu yol her an biraz daha sonsuzlaşmakta, insanlar da her an biraz daha hayretler içinde kalmakta.” biliyor musun, bu yola ayak basıp bu yolu gören biri, yolda ilerledikçe yolun daha da uzadığını görür. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek,kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda,tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sevgiyle olalım